Fizik Mekân Oyunlar
Çocukların en temel öğrenme ortamları eğlenmenin mümkün olduğu yerlerdir. Hayatı öğrenmek, insanları tanımak ve başta kendini bilmek için başkaları ile ortaklaşa yaşamasını gerekli kılar. İbrahim Kalın, Akıl ve Erdem kitabında bu konuyu şu şekilde ifade eder:
İnsanın fıtratındaki yetkinliğe ulaşması, ancak başka insanlarla beraber yaşaması, hissetmesi, düşünmesi, eylemde bulunması ve etkileşime geçmesiyle mümkündür.
Eğitim ve öğrenme, insanın dünya ile irtibatının kurulması ile birlikte hayat boyu devam eden bir süreçtir. Çocuklar ise bu sürece ilk olarak aile ortamında başlarken daha sonrasında akranları ile birlikte etkileşime geçtikleri ve toplumsal yaşamı prova ettikleri oyun ile öğrenme devam eder. Çocukların eğlenmek üzere oyuna yönelmesi aynı zamanda informel olarak fiziksel, bilişsel, ruhsal ve sosyal anlamda gelişimlerini de sağlamaktadır.
Teknolojinin hızlı gelişimi ve gündelik yaşamın merkezinde yer alması bazı değişikliklere sebep olmuştur. Bu değişikliklerin en başında ise oyun olgusu gelmektedir. Geçmişte oynanan oyunların içerisinde koşular, atmalar, atlamalar ve sosyal bir etkileşim yer alırken günümüzde tam tersi fiziksel aktivitelerden uzak ve etkileşimsiz oyunlar oynanmaktadır.
Bir zamanlar sokakların sunduğu oyun mekânlarını daha çok okullar sunar hale geldi. Bu oyunlar çocukların kendi aralarında konuşarak, iş birliğinde bulunarak planlanırken, okullarda öğretmenler tarafından planlanmaktadır. Çünkü çocuklar fizik mekân oyunlara karşı yabancılaşmış durumdadır. Her eğitimci ise bunun farkında ve oyunun çocuklar üzerindeki etkisi ve gücü bakımından amaç doğrultusunda oyun ve oyunlaştırma önemli bir eğitim aracıdır.
Dış Mekândan İç Mekâna Geçiş
Spor endüstrisinin beslendiği en büyük kaynaklardan birisi oyunun kendisidir. Her spor organizasyonu ve branşı kendi özünde oyunun izlerini taşımaktadır. Olimpiyat Oyunları, Akdeniz Oyunları, FIFA Dünya Kupası vb. organizasyonlar, oyunun endüstriyel spor haline dönüştürülmüş şeklidir.
Gerçek hayatın arındırılarak dijitalleşmesi ile çocuklar fiziksel anlamda koşular, atmalar ve atlamaları içinde barındıran hareket merkezli oyunlardan uzak kaldılar. Bunun yerine ekranlara taşınan oyunları yani çeşitli spor branşlarını izleyen konuma gelmiş oldular. Halbuki çocukların izleyici olmakla birlikte hareket etmesi onların gelişimi açısından oldukça önemli bir yere sahiptir. Mehmet Dinç, Nihayet Dergi’nin Çocukların Ekran Bağımlılığı İçin Bir Rehber başlıklı dosyasında çocukların hareket etmedikleri, dışarı çıkmadıkları, uzun saatler bilgisayar başında kaldıkları için hem uyku hem beslenme hem de gelişimsel anlamda ciddi sorunlar yaşabildiklerini ifade etmiştir.
Çocuk dış mekândan iç mekâna girmiştir; dışarıda tüm bedenini kullanarak oyunlar oynarken içeride izleyici konumuna geçmiş; aktivitesi de dıştan içe yani, tüm bedensel aktiviteden zihinsel aktiviteye dönüşmüştür.
Çocuk Yazınında Futbol: Mekân, Metin ve Medyatik İlişkiler – Meryem Selva İnce (ed.)
Bu sebeple başta okullar olmak üzere birçok eğitim kurumları, çağımızın dilini iyi bilmeli ve çocuklara karşı doğru şekilde kullanmalıdır. Dijital mekân ile fizik mekân arasında bir denge gözetilerek çocuklara eğlenirken öğrenebilecekleri uygun ortamlar oluşturulmalıdır. Çünkü bugünün çocuklarını gelecek yarınlara yönelik yetiştirecek eğitim anlayışı olmazsa süreç istenileni vermeyecektir.
“Ben” ve “Biz” Olabilmeye Dair Oyunun Rolü
Eğitimin bütünlüğü ilkesi doğrultusunda çocukların birçok farklı yönde gelişimine odaklanmak gerekmektedir. Dijital çağda düşünme merkezli bir eğitim sunuluyor ancak bedeni yeterliliğin de hiç olmadığı kadar önemli olduğu bir çağda yaşıyoruz. Zira çocuklar hareketten uzak, sosyal ortama girmeden birçok konuda eksik kalacaktır. Fizik mekân oyunlar oynamak, çocukları fiziksel, bilişsel, ruhsal ve sosyal açıdan geliştirdiğini yukarıda söylemiştik. Ancak gelişim evreleri bunlarla sınırlı kalmamaktadır. Tüm bu gelişimlerle birlikte çocukların “ben” ve “biz” olabilmeye dair kimlik bütünlüğünü de şekillendirmektedir.
Oyun oynamak çocukların, iyi vatandaş ve iyi insan olabilmeleri noktasında değerler eğitimi için de önemli bir role sahiptir. Çünkü arkadaşlarıyla takım olması iş birliğini, rekabet etmesi kazanmayı ve kaybetmeyi öğrenmesini, hamle yapmak için doğru anı beklemesi sabır gösterebilmesini vb. değerleri özümsemesini sağlamaktadır. Immanuel Kant, Eğitim Üzerine adlı eserinde meseleyi şu şekilde ele almaktadır:
Çocukların oyunu sadece oynamak için değil, sonunda bir amaca ulaşmak için de oynamaları gerekmektedir. Sadece doğal ihtiyaca rehberlik amacıyla kullanılmalı ve burada tabiî zarafeti kötü etkileyecek bir süreç amaçlanmamalıdır. Bedeni geliştirirken çocuğun topluma uygun bir şekle bürünmesi gerektiği unutulmamalıdır.
Oyunun çekiciliği ve etki gücü düşünüldüğünde eğitimcilerin amaç üzere kullanabilecekleri muazzam bir araç olmaktadır. Çocuklar için ise asıl amaç oyun oynamaktır. Ancak televizyonun evlerimize girmesiyle birlikte oyun oynama şekilleri ve çocukların sesleri değişime uğramıştır. Sanal ortamda oynanan oyunların ve artırılmış gerçeklikte sessizleşen çocukların yaşadıklarına dikkat etmeliyiz.
Bu durum sadece çocuğun kendisi ile sınırlı kalmamaktadır. Aynı zamanda kültürü, yaşamı ve toplumsal değerleri de etkilemektedir. Çünkü kültürel değişim ilk önce çocukta başlar ve ilerleyen yaşlarda öğrendiklerini, maruz kaldıklarını yaşatan konumda olan kimse haline gelir. Johan Huizinga, Homo Ludens başlıklı kitabında, oyunun tamamen biyolojik veya en azından tamamen fiziksel bir faaliyetin sınırlarını aşmakta olduğunu belirtmektedir.
Fizik Mekân Oyunlar ve Artırılmış Gerçeklik
Sanal dünyanın gerçek dünya üzerinde hâkim olmaya başlaması televizyonun insan hayatına girmesiyle başlamıştır. Farklı ailelere, kültürlere, giyim–kuşam, yeme–içme ve konuşma vs. insan, toplum ve hayat tarzlarına şahit olan insanların başka dünyalardan etkilenerek küresel bir kültürü meydana getirmesi söz konusu olmuştur.
Ayasofya Dergisi, Zorunlu ve Sorunlu Eğitim – Ahmet Dağ
Çocuk Yazınında Futbol: Mekân, Metin ve Medyatik İlişkiler adlı kitapta Gülçin Pamak, internet teknolojilerindeki ilerlemelerin olumlu yanları yanında, eskiden televizyonun taşıdığı tehdidi de güncelleyerek beraberinde getirdiğini bu nedenle artık sadece çocukların ekran süresi değil, başından ayrılmadıkları ekranlarda sunulacak olan içeriklerin çalışılıp tartışılır olduğunu belirtmektedir.
Çalışmaların ve tartışmalar ekseninde televizyon/bilgisayar/telefon ekranlarına kilitlenen çocukların, anne-babaları ile oyun oyna(ya)madıklarında kuşaklararası kültür aktarımının olmaması, akranları ile oyun oyna(ya)madıklarında eğitimde eksik kalması, fizik mekân oyunlar oyna(ya)madıklarında duygu, düşünce ve davranış noktasında gelişememesi kaçınılmaz olmaktadır.
Sonuç itibariyle günümüz çocuklarını dijital dünyadan soyutlamadan fizik mekân oyunlar ile gerçek dünyanın içinde “ben” ve “biz” kalabilmelerine olanak sağlamalıyız. Her iki dünyadan da uzak kalındığı takdirde çocuklar tam manasıyla gelişim gösterememiş olurlar. Fiziksel, bilişsel, ruhsal ve sosyal manada gelişim eğitimin sadece görünen yüzü, arka planda ise birey ve toplum merkezli bir değerler eğitimi gerçekleşmektedir.
Konuyla bağlantılı olması bakımından “Çocuğun Oyunsuzlaştırılması Problemi” başlıklı içeriğimizi de ayrıca okuyabilirsiniz.