Çocuğun Oyunsuzlaştırılması Problemi
Çocuğun Oyunsuzlaştırılması Problemi

Çocuğun Oyunsuzlaştırılması Problemi

İlk Oyun “Ce’Eee”

Günümüz şartlarında insanların birey ve toplum olarak hayata dair yaklaşımı ve bir şeyleri anlamakla birlikte anlamlandırma çabası daha somut/materyalist hale gelmiş durumdadır. Bu durum birçok kültürel değerlerimizi ve hassasiyetlerimizi etkilemiş olsa da geleneksel ve modernist bakış açısının çatışmacı yaklaşım yerine bütünleştici bir yaklaşımla sergilenmesi halinde kadim tarihimizde olanları günümüz dijital çağında yaşayabilir ve yaşatabiliriz. 

Bu bağlamda her kültürün, toplumun ve ülkeninin ilk değişkeninin çocuk olduğunu düşünürsek merkeze aile kurumunu ve oyun olgusunu koyabiliriz. Çünkü ilk değişim en temelde çocuğun zihin dünyasında başlar. Bunun için kelimelerin doğru tercihi, kavramların kullanımı, duyguların yaşanması ve aktarılması önemli bir yere sahiptir. 

Aile ortamı çocuğun gözlerini ilk açtığı yer olduğundan ve hatta anne ile çocuk arasındaki ilk oyun olan  “Ce Eee” ile bir şeyleri anlamak ve anlamlandırmak noktasında da öğrenmeye başladığı ilk evredir. Öğrenmeye başlanılan aile ortamının ise, çocuğun iyilik halinin artışını sağlayacak sevgi ve güven duygusu ile bezenmiş olması gerekmektedir. Tabii ki bu ortamın sürdürülebilir olması da süreci daha etkili kılacaktır. Bu noktada başta anne-babalar olmak üzere aile fertlerine büyük bir iş düşmektedir. Sevgi ve güvene dayalı bir aile ortamının sağlanması en öncelikli sorumlulukları olmalıdır. 

Çocukların hayata dair kazanımları edindikleri ve değerleri öğrenip özümsedikleri doğal öğrenme ortamı oyun alanlarıdır. Ancak günümüz eğitim anlayışı ile birlikte bazı aileler ve eğitim kurumlarının, çocuğun gelişimine dair odak noktalarının sınav, kariyer, en ol(dur)ma anlayışlarına sahip olduğunu görmekteyiz. Bazı aileler çocuklarının ve öğretmenler de öğrencilerinin bu anlayışa sahip olmaları sebebiyle vakit kazanmaları, masa başında daha çok test çözmeleri için okullardaki sportif faaliyetler ve oyun merkezli beden eğitimi gibi uygulamalı dersleri önemsemedikleri gibi programdan da çıkarabilmektedir. 

Bugün kapitalist toplumlara hükmeden eğitim sistemlerinde matematik ve dil/lisan derslerinin 4 ya da 6 saat ile ders hiyerarşisinin en tepesinde yer alıyor oluşu ve de müzik, beden eğitimi, drama ve resim gibi yeteneğe dayalı derslerin bu hiyerarşinin en altında yer alması tam olarak sermayenin kurmuş olduğu sistemin sürekliliğini sağlayıcı bir karakteristiğe sahip oluşundandır. 

Adem İnce – Eğitilmiş İnsanın İmali

Çocuğun Oyunsuzlaştırılması

Çocuğun oyunsuzlaştırılması üzerine bir görsel.

Çocuğun yetişmesi/gelişmesi için aile ve okul kurumlarının sportif faaliyetlerden ve oyunlardan uzaklaştırılması, bir diğer deyişle çocuğun oyunsuzlaştırılması geleneksel olandan kopmanın modern olandan ise olumsuz etkilenmenin anahtarıdır. Gelenekten kopmamak demek, çocuğun kültürüyle birlikte yaşaması ve bunu modern zamanda yaşatabilmesi anlamına gelmektedir. Çocuk için en güçlü, en etkili eğitimci sportif faaliyetler ve oyunlardır. 

Okullarda yer alan beden eğitimi dersleri, modern zamanın bizlere sunduğu sportif faaliyetlerin yanı sıra mendil kapmaca, çelik çomak ve aşık oyunu gibi daha birçok geleneksel oyunlarla da çeşitlendirerek çocuğun kültürle olan bağını duygu, düşünce ve davranış dünyasını şekillendirmek mümkündür. Oyun sırasında çocukların anne-babaları ile olsun, öğretmenleri ile olsun, arkadaşları ile olsun kendi aralarında hep etkin bir iletişim gerçekleşir. Aynı zamanda büyüklerin çocuklarla oyunlar oynamasıyla kuşaklararası kültür aktarımı da sağlanmış olur.

Oyun sadece çocuklar için değil, genç, yetişkin, yaşlı her bir birey için önemli bir ihtiyaçtır. Zaman su gibi aktıkça, çağ hızla geliştikçe oyun oynama ihtiyacı hep canlı kalmıştır. Akışta değişen sadece oyun oynama şekilleri ve malzemeleri olmuştur. Çocuğun gözünden aile, okul, sokak, ve toplum gibi etkenlere baktığımız zaman oyun kabul gördüğünden daha farklı anlamlar kazanacaktır. Çocuğun bir birey olduğunu unutarak onu endüstriyel sistemin önemli bir çıktısı olması amacıyla yetiştiren yetişkin bireyler ve eğitim kurumları öğrencilerin yaratıcı düşünme, iş birliği yapabilme, sağlıklı iletişim kurabilme gibi yeteneklerini körelttiği ortamlar olabiliyor. 

Buradan hareketle günümüz şartlarında çocukların en temel ihtiyacı ve öğrenme aracı olan oyuna dair farklı değişimler söz konusudur. Bunların en başında da oyunun tanımı gelmektedir. 

Oyun tanımının doğru yetişkin zihinde anlam daralmasına uğramasıdır. Kariyerist ve sınavcı eğitim sistemi, ödüllendirici ve cezalandırıcı eğilimler, yarışmacı ve yatıştırıcı etkinlikler günümüz insanının zihninde oyunu geniş evrenini tahrif ederek anlamını daralttı. Öyle ki modern insan, yarışmacı olmayan hiçbir şeyi oyun saymamaya başladı. Oysa oyunun tarifi daha geniştir

Erol Erdoğan – Oyun Kimin?

Homo Ludens başlıklı kitabın yazarı Johan Huizinga, oyunun tamamen biyolojik veya en azından tamamen fiziksel bir faaliyetin sınırlarını aşmakta olduğunu belirtmektedir. İnsanlık tarihi kadar köklü bir geçmişe sahip olan oyun, günümüzde bilimsel anlamda da üstüne araştırmalar yapılan ve eğitim alanında aktif kullanılan bir olgudur. Oyun olgusunun eğitim alanında çocuklar üzerinde sportif faaliyetler ile aynı işleve sahip olduğunu da söyleyebiliriz. 

“Okullar Yaratıcılığı Öldürüyor”

Çocuklar hem derslerde hem de aile ortamında öğrendikleri bilgi ve becerilerini pekiştirerek toplum yapısına uygun davranışlarını kalıcı hale getirebilir. Bunun için sportif faaliyetlerin ve oyunların çocuklar üzerinde sahip oldukları çekicilik ve etki gücü göz ardı edilmemelidir. “Okullar Yaratıcılığı Öldürüyor” başlıklı TED konuşmasında Ken Robinson, okulun çocukların yaratıcılığını nasıl yitirmelerine sebep olduğunu ve sınav odaklı eğitim sisteminin olumsuz etkilerine temas ettiği ünlü konuşmasını dinleyebilirsiniz. 

Pasi Sahlberg, “Teneffüs Hakkını İhlal Etmeyin” başlıklı ilk bölümde nitelikli bir öğrenme süreci için uzun ve planlı teneffüs ile birlikte fiziksel aktivitenin çocuklar açısından önemli olduğunun üstünde durmaktadır. Bu iki farklı maddenin çocukların ders aralarında zihinsel olarak toparlanmasını ve yeni öğrendiklerini sindirmelerini sağladığını ifade etmektedir.

Pasi Sahlberg – Eğitimde Finlandiya Modeli

Saatlerce sınıfta ders gören çocukların aynı zamanda teneffüs süreleri de dengeli bir şekilde planlanmalıdır. Çocuklar sadece yetişkin anne-babalardan ve öğretmenlerden öğrenmekle sınırlı kalmıyor. Arkadaş ortamında bulunarak, çeşitli oyunlar düzenleyerek ve oynayarak akran eğitimi de gerçekleşiyor. Akran eğitimi ile birlikte karakter/kişilik özellikleri daha doğal ortamında şekillenmiş oluyor. 

Hiç şüphesiz eğitimin çok geniş yelpazeye sahip oluşu ve eğitimin bütünlüğü ilkesi ile çocukların birçok farklı yönde gelişimine odaklanmaktadır. İnsan dijital çağda düşünme merkezli bir eğitim sunuyor ancak bedeni yeterliliğin de hiç olmadığı kadar önemli olduğu bir çağda yaşıyoruz. Bu sebeple çocukların gelişim evrelerinde duygu, düşünce ve davranış üçlü sacayağı birlikte düşünülmeli ve ona uygun planlama yapılmalıdır. Sonuç olarak oyun olgusu bu planlama içerisinde aktif bir role sahiptir. 

Aynı zamanda oyun temalı bir başka içeriğimiz olan “Deprem Sonrası Çocuklar İçin Oyun Olgusu” başlıklı yazımızı da okuyabilirsiniz. 🙂 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir